'Kırk Kara Yıl' Rus esaretinde trajedi yaşayan Oltu!
Oltulu yazar Ümran Dağaşan Özlük, yine tarihe ışık tutacak bir eserini daha piyasaya sürdü.
Kırk Kara Yıl, 1800'lü yılların başında Dağıstan'da başlayan göç hikayesinin yaklaşık üç çeyrek asır sonra Oltu'da yaşanan trajedisini anlatıyor. Yazar Özlük, daha önce çıkardığı Kış Güneşi kitabında yaşananları anıları ve acılarıyla birlikte bu romanında sürdürüyor. Özlük, büyüklerinden dinlediği hikâyeleri yıllar sonra roman gerçekliği içinde anlatırken, hikâyesini naklettiği ailenin bir ferdi olarak zaman zaman romantik tavır takınmaktan da kendisi alamıyor.
"KIŞ GÜNEŞİ"
"Osmanlı İmparatorluğu ile Ruslar arasında başlayan savaşlar, Osmanlının yenilmesi ve halkın iki imparatorluk arasında kalması ,Rusların işgal ettiği topraklarda yaşayan halkı göç diye zorla sürgün etmesi ,sürgün yollarında yaşanan dramlar ve savaşın perde arkası.
1800’lü yıllar…Dağıstan Babayurt’tan bir göç hikâyesi düşüyordu tarihe. Karla karışık yağan sulu yağmurlu bir günde tepeden tırnağa silahlı ,belinde keskin kılıcı olan Rus askerlerinin gözetiminde ilk kafileler göç yollarına dizildiğinde mevsim güzün son günleri ve aylardan kasımdı.
Rus yayılmacılığı sonucu taşıyabilecekleri kadar eşya ile her yaştan insanlar canını kurtarmanın derdinde düşe kalka bir bilinmeze doğru yol alıyorlardı. Herkesin dilinde “Elveda çiçekli çimenli dağlar, kırlarda otlayan yılhı atlarım, anam babam mezarları elveda.Kümesdeki paçalı güvercinlerim,başı taçlı tavuklarım, ,duvarlarında ellerimin izi kalan güzel evim,çeyizimi emanet ettiğim sandığım,”deyip ağlıyorlardı.
Her adım sonrası dönüp dönüp; onlar köyün yolunu dönmeden kırılacağını bilmeden kapısına iki kilit astıkları evlerine, bağlarına ,bahçelerine bakıp ,o güne yaşama dair ne varsa hepsine el sallıyorlardı.Adımları geri geri giderlerken ,kendileri bir bilinmeze, hırçın dalgalı denizde azgın dalgalarla yarışan direği kırılmış, atlası yırtılmış, az sonra batacağını bilmeden sakin bir koy bulmaya çalışan yelkenli gibiydiler. Çıktıkları yolun sonuna varabilecekler miydi? Dolaşmadıkları yer kalmayan göçmenleri acaba nasıl bir son bekliyordu? Kış Güneşi Kafkasya’’dan başlayan ilk göçte ,yerini yurdunu kaybeden ,göç yollarında yersiz yurtsuz kalan ,ölümle yaşam arasında mücadele eden Kafkas halklarının; Kırım, Dağıstan ve Ahıska halkının dinmeyen acılarının hikayesini anlatıyor."
"KIRK KARA YIL"
"Sürgünlerin dolaşmadıkları ne Gürcistan, Acara, ne Batum, Ahıska kaldı. Türk yurdu Ahıska’da kuzeyden gelen göçmenlerin son durağıydı.Kanlı Ahıska Savaşı ve yenilen Osmanlı ve Ahıska’nın işgali ve tarihte başlayan 1.büyük göç… Yine ölüm vardı sürgünlerde. Bereket saçan Kur’a Nehri kan çağlıyordu.
Kırım Savaşı kırılma noktası olurken ardından, 300 dilin konuşulduğu Kafkas ellerinden 2.büyük yeni bir göç daha başladı. Kafkas elleri boşaltıldı ve sahipsiz öksüz kaldı dik derin vadiler.
Herkes yeni toprağını ekip biçerken 93 Harbi merhaba dedi ve Rus Çarlığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki savaşta yenilen Osmanlı yine toprak verdi. Bir yandan Avrupa Türkiyesi boşaltılırken diğer yandan Batum, Kars, Ardahan ile en son sınır Oltu işgal toprağı olunca 3.büyük göç başladı . Anadolu halkı, yani 93 Harbi muhacirleri sadece Anadolu’nun içlerine değil, bir avuç darı gibi savruldular ve başka ülkelere de gittiler.Göç etmeyip direnenler ise kırk kara yıl Rus esaretinde yaşadılar.
İki kardeş kitabın kahramanlarından siz değerli okuyuculara selam var. Sizlerle tanışmak ve asırlık acılarını paylaşıp tutsak ruhlarının serbest kalmasını istiyorlar.
Ümran Dağaşan Özlük"
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!